Dördüncü Sanayi Devriminde Türkiye Nerede?


Dijital dönüşümü geleceğinin odağına alan Türkiye’nin dördüncü sanayi (endüstri) devriminde nerede olduğu en çok sorulan sorulardan birisi. Ve internet ortamında en çok yazılan çizilen konuların başında geliyor. Çok sayıda araştırma yapılmış. Özet olarak konuyu ele aldığımızda dördüncü sanayi devriminin toplumların sosyolojik yapısını kökünden değiştireceği öne sürülüyor. Bu devrimin sadece üretim süreçlerini değil, toplumları da yeni teknolojik dönüşüme hazırlayacağı dile getiriliyor.

İlgili toplantılarda ve platformlarda Türkiye’nin daha önceki ilk üç sanayi devrimini hep kaçırdığından ya da ıskaladığından söz ediliyor. Yeterli insan kaynağı olmadığından kaçırılan diğer devrimlerin ardından  şimdiki mevcut altyapı ve yetişmiş insan kaynağıyla dördüncü sanayi devrimini yakalayabileceğimiz iddia ediliyor. Bu devrime uygun iklimin etkin bir üretim altyapısı oluşturmaktan geçtiğini tespit eden araştırmalar, bu devrimle birlikte bütün iş sahalarının  yeniden tanımlanacağı ve üretim maliyet döngüsünün de yeniden belirleneceği savını ortaya koyuyor.

Geriye baktığımızda;18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda birinci sanayi devrimi, buhar gücüyle çalışan makinelerin ortaya çıkardığı devrim olarak görülüyor.  

İkinci sanayi devrimi, 1870-1913 yılları arasında çelik endüstrisi, elektrik, telgraf ve içten yanmalı motorların devrimi olarak tanımlanıyor.

Üçüncü sanayi devrimi ise ikici dünya savaşı sonrası bilgisayar, elektronik, iletişim ağlarında yaşanan devrim olarak nitelendiriliyor.

Dördüncü sanayi devrimine de otonom işlemler (yapay zeka tümleşik sistemli insansız çalışan makine, robot, otomobil v.s), nesnelerin interneti (her şeyin interneti-IoT), siber-fiziksel sistemler, 3D yazıcılar ve robotik cihazlarda yaşanan devrim diye bakılıyor.

4.0 olarak da tanımlanan Dördüncü Sanayi Devrimi’ne hazırlık süreci; dünya ekonomik forumlarında en çok tartışılan konuların başında geliyor. Dünyanın Ortak Geleceği’ni oluşturma perspektifiyle ele alınan konu; çok sayıda ve çeşitli raporlarda yer buluyor. Bu raporlardan biri de Dünya Ekonomik Forumu ve A.T. Kearney iş birliğiyle hazırlanan “Üretimin Geleceğine Hazırlık” raporu. Rapor, ülkelerin Dördüncü Sanayi Devrimi karşısındaki pozisyonlarını inceleyerek dönüşümü yakalamanın ipuçlarını ve bu yeni dönemin olası faydalarını sunuyor.

Dördüncü Sanayi Devrimi ile birlikte üretimin geleceğine dair ortaya çıkan belirsizliklerin de ele alındığı rapora göre, hayatımızda hızla yer edinmeye başlayan nesnelerin interneti, yapay zeka, bulut bilişim, üç boyutlu baskı gibi teknolojiler yeni değer zincirleri yarattı. Ancak teknolojinin bu baş döndürücü hızı bir yandan da verimlilik ve büyümeyi artırıcı politikalar belirleme sürecini daha da karmaşık hale getirdi. Çözüme yönelik, insan odaklı, sürdürülebilir ve kapsayıcı yöntemler geliştirmek bir zorunluluk oldu.

Rapor, ülkelerin bu fırsatlara ve güçlüklere ne kadar hazırlıklı olduğunu ortaya koyan bir araç ve çözüm önerileri sunuyor. Raporda ayrıca, ülkelerin mevcut üretim yapıları ve üretim sistemlerini dönüştürmelerini sağlayan faktörler de ele alınıyor. Tam bu bağlamda kendi ülkemiz açısından düşündüğümüzde Türkiye dördüncü sanayi devriminde nerede? Sorusunu akıllara yeniden getiriyor. 

Geleceği tam anlamıyla öngörmenin mümkün olmadığının ifade edildiği raporda, dünyadaki kapsamlı ve karmaşık bir üretim yapısından söz ediliyor. Sırf Türkiye noktasında gözlemlediğimizde dahi aslında talebin oldukça fazla olmasına paralel arzın da bir o kadar çok olduğu göze çarpıyor. Önceki yıllarda arzın talebi karşılayamama durumu söz konusuyken günümüzde böyle bir sorunun kalmadığı gözlemleniyor. Her alandaki ürün çeşitliliği oldukça fazla ancak ‘kaliteli’ olunması noktasında büyük bir sorun olduğu gözlerden kaçmıyor…

Ekonomist değilim ancak, dünya genelinde ve Türkiye açısından da baktığımızda belli sanayi dallarının belli ülkelerde faaliyet göstermesi ve belli ürünlerin belli ülkelerde üretilmesi geleceği şekillendirecek gibi gözüküyor…

Ağırlıklı olarak bir tarım ülkesi olarak nitelendirilen Türkiye’nin tarım ve gıda teknolojileri alanında bir atılım yapmasının kaçınılmaz olduğu görülüyor. Aynı şekilde Türkiye’nin en iyi olduğu alanlardan biri olarak tekstil ve dokumacılık sektöründe de en ileri teknolojileri yakalayabileceği dikkat çekiyor…

Türkiye’nin bütün sektörlere ilişkin teknoloji geliştirmesi ya da direkt ‘teknoloji sektörü’ne yönelik ürün üretmesi; özellikle ‘tüketici teknolojileri’ alanında iddialı ülkelerin önüne geçmesi bir hayalden öteye geçemiyor…

Türkiye’nin en iddialı olduğu bir diğer alanda Turizm alanı. Kültür, gezi, inanç ve doğa turizmi önümüzdeki yıllarda daha da önem kazanacak. Turizm potansiyeline paralel bu alana ilişkin teknolojiler ön plana çıkacak ve değerlendirmeye alınacak…Türkiye'nin iddialı olduğu bir diğer sektörde sağlık ve ilaç sektörü. Türkiye eğitim alanında bir türlü bir oturmuşluk yaşayamasa da eğitim teknolojileri sektöründe atılım yakalamış bir ülke ve bunu daha da ileriye taşıyacak gibi duruyor. Bu alanlara ilişkin teknolojilerde oldukça ileri boyutlarda gelişme yaşanacağa benziyor. Aynı zamanda ev tekstili ve mobilya sektörü de Türkiye'ye atılım yaşatabilir. 

Tüm sanayi dallarına ilişkin Türkiye’nin durumunu ayrıntılı bir şekilde ölçüp-biçecek bir çalışma yapmasam da ikinci sanayi devriminin en önemli unsurlarından biri olarak değerlendirilen ‘çelik endüstrisi’nde ve buna yönelik teknolojilerde Türkiye’nin dünya bölge gücü olacağı görülüyor… 

Dördüncü Sanayi Devrimi’nde Türkiye’nin konumunun da ele alındığı Dünya Ekonomik Forumu’nun “Üretimin Geleceğine Hazırlık” raporunda değerlendirilen 100 ülke arasında hazırlık bakımından 57’nci sırada yer alıyor. Türkiye, güçlü bir üretim yapısına sahip, ancak geleceğe yeterince hazırlanmayan, geçmişte kalan ülkeler arasında sıralanıyor…

Rapora göre, ülkemizin üretim ve araştırma-geliştirme merkezi yerine, inovasyon (farklı, değişik, yeni fikirler geliştirmek) merkezi olarak gelişen global pazarda kendine yer bulması gerekiyor…

Raporda, ülkemizin coğrafi konumu ve düşük iş gücü maliyeti gibi özelliklerinin artık küresel rekabetçilik açısından yeterli olmadığının bilinen ve sıkça dillendirilen bir gerçek olduğunun altı çizilse de dünyanın 'ortak geleceği' için Türkiye güvenlik ve diğer alanlarda stratejik nokta olma özelliğini sürdürecek. Güvenlik ve askeri alanlardaki stratejik konumunu daha ileri boyuta taşıyarak; bu sektörlere hitap eden teknolojilerde sıçrama yaşayacak...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

e-Ticaret Yönetmeliği’ne Danıştay Ayarı

Veri Depolamanın Geleceği

Sanal Dünyanın Bilgi Avcıları